Metrobüs, otobüs, Murat Menteş bi de rektörler

06.12.2009 21:44

 

 

      Okuluma gitmek üzere bindiğim metrobüste şoförün arkasındaki dörtlüden bir koltuğa oturdum. (koltuk çok lüks bir terim oldu farkındayım ama oturgaç demekten iyidir) Yanıma 25-35 (arası) bir erkek karşıma da 25 (evet evet tam 25inde duruyodu) yaşında bir kız oturdu. Yolculuk başlayınca çantamdan çıkardığım mealimi okumaya koyulmuştum ki karşımdaki kızla yanımdaki erkeğin hararetli konuşmaları hoş olmaya yerlere varmaya başlamıştı. Zira kız sürekli birilerinden bahsederek ağza alınmıycak (hep böyle söylenir ama almayan adamları da parmakla sayar hale geldik) küfürler etmeye başladı. Aslında küfürler değil, cinsel talep içeren aynı küfrü tekrarlayıp duruyordu. Kıza kötü kötü baktım, olmadı. Ofladım pufladım, olmadı. Adam da kızı hem teskin etmeye çalışıyo hem gaz veriyo. En sonunda bayanla yer değiştirebilir misiniz acaba dedi bana. Tabi dedim. Kız yanına geçti. Ve kaldığı yerden küfrettiği kişi ve tek tek aile bireyleri ile ilgili gelecek zamana dair cinsel taleplerini sürdürdü. Benimse elimde Kur’an. Biraz okuyorum. Kız coşuyo, duruyorum. Devam ediyorum, kız yine coşuyo. Sonra adam kıza o cümleyi söyledi. “Bak kız karşında ilahi okuyo. Sen onun karşısında küfrediyosun. Olur mu?!” İlahi mi? Kafamdan beyaz bir baloncuk yükseldi. Kız başlıyo “Ben onu ….” Ben başlıyorum “Şol ceenneetiin ırmaaklaarıı aakaar Allaaah deeyuu deeyuu” Kız devam ediyo “Onun anasını ….” Ben devam ediyorum “Seeevdiiim seni hep caaannlara caanaaan diye sevdiiim” “Onların sülalesini …” “Allaah Allaah Şükren lillaah zirken lillaah YA MEDED ALLAAAAAH!” Cidden komik olurdu. Metrobüse biner binmez ilahiye başlamak. Hem karşınızdakinin küfretmesini de engeller. İyi fikir aslında. Milletin bize bangır bangır metalika dinletirken iyi.

***

 Bu sefer otobüsteyim. Karşımda iki adam. Ve konuşma şöyle: -Zeki Abi var ya -??! Yav Zeki Abi var ya! –Ayı Zeki!!?? –He!

* Şimdi bu adamlar dedikodu yapmış oldu mu olmadı mı?

* Dahası Ayı Zekinin ayı olduğundan haberi var mı, yoksa yıllardır kendini insan mı sanıyor? * Dahası babası oğlunun tüm hemşehrilerince “ayı” ayırdedici unsuru ile tanınacağını bilseydi yine oğlunun adını zeki koyar mıydı?

* Son olarak ayılar Zeki’ye şahsında oluşturulan bu isim sıfat birlikteliği dolayısıyla minnettarlar mı, yoksa onunla gurur mu duyuyorlar? (zekinin sıfat olduğunu sanarak elbette)

***

 Otobüsteyim yine… Doğu şivesiyle konuşan bir şoförümüz ve muavinimiz var. Mecidiyeköy’de bir kişi kapıdan bir yerin otobüsünü soruyor. Şoför diyor ki “beş yüz es’e binceksin.” Adam anlamıyor. Ben eminim içinden “es ne ki lan” diyor. Şoför tekrarlıyor “beş yüz ese binceksin. Beşyüz ese” Adam kederli bir şekilde kapıdan uzaklaşıyor. Ve sanırım asla gelmeyecek “500 ES” otobüsünü beklemeye başlıyor… Ve ben merak ediyorum. Acaba şoförlere İngiliz alfabesi mi öğretiliyor?...

**

 Can sıkıntısı.. Her gün saatlerinizi yollara verince garip gureba işlere bulaşıyorsunuz. Aslında bunların tek sorumlusu Murat Menteş! Evet daha fazla tutamayacağım isyanımı içimde! Benim ve tüm bu insanların otobüslerde, metrobüslerle, trenlerde, vapurlarda ve dahi bilumum toplu taşıma araçlarında kıyafetlerini tepeden tırnağa süzerek karşısındakine not vermesinin de, bön bön etrafa bakmasının da, bakıp bakıp göz kaçırmasının da, yanındakinin gastesini okumaya çalışmasının da, tanımadığı adamla bangır bangır siyaset yapmasının da, 5 dakka önce tanıdığı kadına ev adresini verip muhakkak bekliyorum, gel bi gün demesinin de ve daha nice saçma sapan hareketlerimizin sebebi hep aynı kişidir: Murat Menteş!!! O kadar birikimi yapmış ama ne fayda! 2-3 kitapla bıraktı bizleri. Al şimdi biz de kitap olmayınca böyle saçma sapan hareketler yapıp duruyoruz. Ben yeni bi şey olmadığından hâlâ otobüste yanımdaki adamın burnunu sıkmamı istemesini bekliyorum. Hayal gücümüze ket vurdu. Moronlara döndük. Gelelim çıkış noktamıza… Ben yine bi gün, böyle yapacak saçma bir iş düşünürken otobüsten araba markalarını saymaya başladım. Ve çok önemli bi bulguya ulaştım. Sayın Murat Menteş, bu bulgumu size armağan ediyorum, bakınız Türk gençliği ne hale geldi: İstanbul sokaklarında benim göremediğim süper lüks markalar hariç “tam” 26 marka otomobil dolaşıyor. (bu sayı bireysel araç markalarına ilişkindir. Minibüs, otobüs falan dahil değildir)

**

 

Son olarak Burhan Kuzu’ya şu son örtü mevzusuyla ilgili bir soru yöneltiliyor, açıklamaları sonrasında “Ama efendim, rektörler ayağa kalktı!” Kuzu ciddi, “Ayağa da kalksalar, amuda da kalksalar fark etmez!” Bunu duyunca kafamdan yine bir beyaz baloncuk çıktı benim. Rektörler bir zamanlar yerlerinde otururlardı. Sonra ayağa kalkmaya başladılar. Özgürlük yaklaştıkça, rektörlerin dikkat çekme çırpınışları arttı. Amuda kalkmaya başladılar. Birkaç gün bununla da gündemde kalmayı başardılar. Ama o da ne. Karşı taraf kanundu, anayasaydı durmuyordu, özgürlüğe doğru gidiyordu. Medya da bunları pek iplemez olmuştu ki yeni şovlar hazırladılar. İki rektör yan yana geliyor, biri Türkiye, diğeri laiktir diyor, üçüncüsü de laik kalacak derken zıplayıp onların omuzlarına basıyordu. Rektörler bu şekilde 16 rektörden oluşan bir kule oluşturmuşlardı. Zeminde 7 rektör vardı, tepede 1. Ve en tepedeki gür sesiyle basın açıklamasını okumaya koyuldu. Gel zaman git zaman siyasiler de ağırdan alıyo tabi, tadını çıkara çıkara (bizim de tadımızı kaçıra kaçıra) O da ne! Rektörler sirk kurmuş. Hayvanlı falan değil, yanlış anlaşılmasın. Tamamen kızların başındaki örtünün ne derece ciddi olduğunu anlatabilmek adına dikkat çekmek için kurulan bir şeydi bu. Ziyaretçileri yalnız basın mensuplarıydı. Rektörler önce ayağa kalkıyor, sonra amuda kalkıyor, sonra zıp zıp zıplıyor, envai hareketler yapıyor bir yandan da Tür-ki-ye-la-ik-tir- la-ik-ka-la-cak! diyorlardı.

Baloncuğu daha fazla ilerlemeden ellerimle dağıttım… Türkiye buraya kadar gitmez di mi?!