Hoş mu geldin Ramazan?
Mübarek Ramazan ayı geldiğinde içimde huzurla karışık garip bir kıpırdama, heyecan olur. Bunun sebebi de “acaba bu ay neler yaşayacağız?” merakındandır. Çünkü bizim ailede mütemadiyen her Ramazan’da istisnasız bir vukuat olur!
Normalde acayip sakin, munis olan babam açken başka birine dönüşüyor. Sahurda sanki ejderha yumurtası yiyor adam! “Nasılsın?” diye sorana ağzından alevler çıkartarak konuşuyor. Asabiyette dünya markası olmaya adaydır yani. Onunla oruçluyken hiç konuşmayacaksın, ne derse he diyeceksin ve mümkünse bir odaya kilitleyip iftara kadar uyutacaksın, tek kurtuluş bu çünkü.
İftar sofrası hazırlanıp tam top patlayacakken uyandırırız babamı. “Oh çok şükür sofraya oturduk tehlike geçti” dediğimiz anda yine yanıldığımı anlarız! Saatli maarif takviminden tut da evin her yerinde, tüm duvarlarında çeşitli imsakiyelerden iftar saatini kontrol eder. 1 saniye geç okundu mu ezan, cama çıkar bekler. “Bu hocada iş yok! Önce kendisi bozuyor orucunu sonra ezanı okuyor!” diye bağrınır bir de!
Okundu mu?
Kardeşimle ben duruma gülmek isteyip de gülememekten (çünkü o anda gülmek ciddi yürek gerektirir!) yüzümüz kıpkırmızı halde kulağımız camda-balkonda hocanın sesini bekleriz. “Okundu baba okundu” derken derin nefes alırız. Böylece ailecek ilk kriz atlatılmış olur.
Çorbadan bir kaşık alıp, ses etmenden devam ettiyse oh ne ala! Yok eğer kaşığı masaya sertçe bıraktıysa yandık demektir. Çorba çok sıcaksa “Tencerenin altını kapatıp buraya getirmişsiniz!” diye fırça yeriz.”
Allahtan beynine oksijen çabuk gidiyor da kan şekeri normale dönüyor adamcağızın. Yemekten sonra yaktığı sigarası ve tavşankanı çayıyla, eski şeker haline geri dönüyor. Yoksa o anki asabiyetle valla adam keser babam! Belki de kesmez ama kesilebilir!
Tabi bu günlerde babamı idare etme işi anneme düşüyor. Ama bazen de annem kocasının huyunu suyunu unutup, onunla birlikte pazara gitme gafletine düşebiliyor maalesef.
Babamın pazarda en hassas olduğu konu, aldığı ürünün ücretinin yuvarlanmasıdır. Yani klasik esnaf cümlesi olan “10 liraya tamamlayalım mı abi?” sorusu cinnet haline dönüşebilir.
Tamamlamaaa!
Günlerden bir gün, yine bir Ramazan ayında annemle babam pazarda kuruyemiş alıyor. “Ondan yarım kilo, bundan bir kilo” derken “ne kadar borcumuz?” diye soruyor babam. Kuruyemişçi adamcağız da “19 lira ama 20 liraya tamamladım!” demez mi? Bizimkinin zaten oruç tepesine binmiş, atıveriyor şartelleri! “Niye tamamlıyorsun sen? Bana sordun mu? Belki ben 19 liralık alıcam nerden biliyorsun?” diye haşlıyor adamı. “Bozuk yok da ondan!” diyor adam.
Vay efendim sen misin “bozuk yok” diyen! Geçiveriyor tezgâhın arkasına, kuruyemişçinin küçük kutulara koyduğu metal paraları açıyor. “Bu ne bu? Para değil mi bu? Aha işte burda 50 kuruş da var 1 lira da var! Niye yalan söylüyorsun?” diye bas bas bağırıyor…
Tezgâhın başına millet doluşunca annem yavaştan sıvışıyor oradan. Çünkü müdahale etse ihale kendisinde patlayacak! Tecrübesiyle biliyor bunu. Yavaştan ilerliyor pazarda ama bizimki arkadan sesleniyor “Hoopp dursana beya nereye gidiyon?”.
Duymazlıktan gelip peynircinin önünde duruyor annem. Çeşitli peynirlerden almaya başlıyor. “Bir kalıp teneke peyniri, biraz da tulum” derken annem babam atlıyor hemen. “Yok bu buzhane, yok bu sadece inek sütü, yok böyle Ezine mi olur” diye söylenince bizimki, peynirci kapıveriyor satırı başlıyor bizimkini kovalamaya!
Annem bakıyor ki iş çığrından çıkacak, babamı kurtarmak için peynirciyi tutuyor kolundan “aman kardeş sen uyma buna, azcık kafadan noksan! Sen mazur gör” demez mi? Peynirci mahcup olup “pardon abla, anlayamadım ben abinin durumunu!” diyor.
Aman kurtulduk derken babam bu sefer de başka bir tezgâhta meyve almaya çalışıyor. “Ne kadar vereyim hacı abi?” diyince esnaf bizimki yine köpürüyor “nerem hacıya benziyor ha?!” diyerek başlıyor kavgaya.
Annem daha fazla dayanamayıp basıyor feryadı “oruç tutuyorsan kendine tut! Nefsine hâkim olamayacaksan da çıkma dışarı! Aman be ne halin varsa gör ben gidiyorum, artık kavga mı edersin yoksa bıçaklanır mısın bilemem!” deyip, bırakıyor babamı oracıkta basıp gidiyor.
Diyeceğim o ki bizim eve her Ramazan geldiğinde içimiz ürperir “acaba bu sefer neler olacak?” diye. Ve her sene olanları iftardan sonra anlatıp gülüşürüz. Bu sefer karar aldık, vatan millet selameti için babamı evden çıkartmıyoruz. Umarım hasarsız bir ay geçiririz. Bekleyip göreceğiz hoş mu geldin Ramazan!