Dün bir kötülük yaptım

06.12.2009 21:20

 

 

Aydın Doğan'ın solculuk oynayan gazetesini bilirsiniz. İsmini vermek istemiyorum: Radikal. (Aynı Aydın Doğan'ın, Refah Partisi'nin yükselişte olduğu dönemde İslamcılık oynamak için bir ramazan ayında Son Çağrı adlı gazete çıkardığını da biliyoruz.) Aydın Doğan'ın adamları, Radikal gazetesinin, sol kalemlerin kendilerini ifade etmek için oluşturulmuş bir platform olduğunu savunacaklardır. Halbuki amacın, sol pastasından pay kapmak olduğu bellidir. Nitekim yeni yetişen sol kuşak, Cumhuriyet Gazetesi'nden çok Radikal'i tercih edince, Aydın Doğan da bu pastadan pay kapmayı başarmıştır. İşte bu Radikal Gazetesi'nin on beş günde bir yayınladığı, gençlere yönelik bir eki var: Radikal Genç. 11 Haziran tarihli Radikal Genç'te, genç bir kızımızın kadın-namus eksenindeki bir yazısını okumuştum. Küçük bir kız öğrenci, beden eğitimi dersinde koşu yarışına girmiş. Yarıştaki erkek öğrenciler rüzgârın oğlu gibi koşarken, küçük kız bir yandan eteği açılmasın diye uğraşıp bir yandan da koştuğu için yarışı kaybetmiş. Tahmin edildiği üzere genç yazar bu sahneyi toplumsal ölçekte izleyip değerlendirerek şöyle bir yargıya varmış: “Kadın, namusunu korumaya çalışırken yarışı kaybetti.” İlk okuyuşta "fesüphanallah" dedirtecek bir yazı gibi görünüyordu. Ve ben de dedim zaten.

İslâmî kesime mensup olanlar için bu genç kızın yazdıklarının iler-tutar yanı yok. Öte yandan kızımız kendi açısından son derece haklı. Çünkü onun durduğu yer ile bizim durduğumuz yer farklı. Ve orada olduğu sürece gördüğü olayı bu şekilde yorumlamaya devam edecektir. Birçok tartışmada herkesin oturduğu yerden bir konuda tartıştığını ve tarafların aynı olay-olgu üzerindeki farklı, kimi zaman tamamen zıt yorumlarını izlemişizdir.

Herkes, olaya kendi oturduğu yerden, kendi gözlükleriyle baktığından büyük bir ihtimalle (yüzde yüz) hiçbir konuda anlaşamadan tartışma yerini terk ederler. Burada, her olaya Allah'ın baktığı yerden bakmanın gerekliliğini hatırlamalı ve insanların bizden farklı düşünebileceklerini artık kabul etmeliyiz. Eğer birilerinin yanlış yerde durduğunu, yanlış gördüğünü, yanlış yazdığını, yanlış çizdiğini, yanlış yorumladığını fark edersek, yapmamız gereken, onlarla tartışmak değil, onları Allah'ın baktığı yerden bakmaya davet etmek olmalıdır. “Gel buradan bak” diyeceksek eğer, nerede durduğumuzu da iyi kontrol etmeliyiz.

Dün yaptığım kötülüğü merak ettiniz belki. Anlatayım: Babaannemi Bodrum Devlet Hastanesi'ne götürmüştüm. Dönüşte minibüse genç bir kız bindi. Oturacak yer yoktu ve en yakınında da ben vardım. Böyle durumlarda aklıma kızkardeşim gelir ve hemen yer veririm. Ama bu  kez yer vermedim. Çünkü içim el vermedi. Nedeni, giydiği eteğin buna müsâade etmiyor oluşuydu. Biraz düşününce, "Oturmaması, oturmasından daha hayırlıdır" diye kendime fetva verdim. İçimi böylece rahatlatıp dışarıyı seyre dalmak istedim ama ne mümkün! Kendime verdiğim fetva beni rahatlatmamıştı.

Aklıma, başörtüsü taktığı için üniversitelere alınmayan kızkardeşlerimiz geldi. Birileri de onlar hakkında düşünüp "Okumamaları, okumalarından daha hayırlıdır" diye fetva vermiş ve üniversitelerde onlara yer vermemişlerdi. Acaba ben de şu an bu kızkardeşimize, dış görünüşünden dolayı zulüm mü ettim diye düşünüp durdum. Kendi açımdan mantıklı olsa da yaptığım şey, yukarıda bahsettiğim genç yazar ve onun gibi düşünenler için elbette kötü bir şeydi. Oysa ben onun iyiliğini düşünerek yapmıştım bunu.

Hâlâ da düşünüyorum. Ben bu iyiliği yaparak o kıza kötülük mü ettim, yoksa ona bu kötülüğü yaparak iyilik mi ettim? Sizce hangisi? Bu soruya vereceğiniz cevap, durduğunuz yere göre değişecektir.