Yazı arşivi
Sanal Mücahid
20.01.2013 19:30Muhafazakâr sayılabilecek bir aile ve muhitte büyümüştü. Ailesi ve çevresinin muhafazakârlığı ona dar geliyordu. Namazını ve ibadetlerini muntazam yerine getirirdi. İnanılmaz derecede sosyaldi ve çevresindeki iyi işleri organize ederdi. Mahallede bir sohbet halkası oluşturmuş ve adı konmamış bir teşkilat kurmuştu neredeyse. Derken internetle tanıştı. Nerden icap ettiyse bir mail adresi edindi. Aklına geldikçe internet kafeye gider mail kutusunu kontrol ederdi. Bunu o kadar seyrek yapardı ki, mail hesabını aktif etmesi bile gerekirdi bazen. Derken bir gün bir forum sitesi ile tanıştı. Bu forum sitesinde kendisi gibi gençler sanal bir muhabbet halkası oluşturmuşlardı ve güzel paylaşımlar yapıyorlardı. Forum işi hoşuna gitti. Önceleri forum konularını izlemekle yetindi. Artık haftada birkaç kez internet kafeye gidip forumda olan biteni takip eder olmuştu. Neden sonra, konular açmaya başladı. Onun açtığı konular çok ilgi görüyordu. Gerçek hayatta kurmuş olduğu sohbet halkasından edindiği deneyim, tecrübe ve birikim onu sanalda da öne çıkarıyordu. Gerçek hayattaki aktifliğini sanalda da sürdürüyordu. İnternetle fazla haşır neşir olduğunu görünce bir bilgisayar edinmeye karar verdi, eve adsl bağlattı. Artık 24 saat çevrimiçiydi. Pek fazla dışarı çıkmaz olmuştu. Arkadaşları ve çevresi onu daha az görmeye başladılar. Sıklıkla gittiği camiye de arada sırada gider olmuştu. Sanal hayatında işler son sürat devam ediyordu. Bir site protesto mu edilecek? Hemen arkadaşlarını organize ediyor, özenle zehir zemberek bir protesto metni hazırlıyor arkadaşlarıyla adeta mail yağdırıyordu. Bazı haber sitelerinde haber altındaki yorumlarda savaşlar yürütüyordu. Bu yorum savaşları bazen atışmalara dönüşüyordu. Hoşuna gitmeyen yorumlara cevap yetiştirerek sabahlıyordu kimi zaman. Böyle gecelerde sabah namazlarını kaçırır olmuştu.
Günün birinde bir paylaşım sitesinde zararlı bir grup kurulduğuna dair bir mail aldı. Oldu olası facebook’a gıcıktı ama bu grubu kapattırmak için facebook’lu olmaya karar verdi. Facebook’a çeki düzen verilmeliydi. Üye oldu. Güzel bir profil sayfası oluşturdu. Müslüman yakışıklı adamdır bunu herkes görsün dedi ve karizmatik birkaç resmini de profil sayfasına yerleştirdi. Güzel gruplar, sayfalar açmıştı. Binlerce üyesi olan facebook gruplarının, sayfalarının yöneticisiydi artık. Tıpkı eskiden mahallede oluşturduğu sohbet halkası gibi bir şeydi bu da. Sanaldaki yoğunluğu nedeniyle dağılmıştı artık bu sohbet halkası ama olsun artık yüzyüze görüşemese de, birebir tanımasa da binlerce üye ile hemhâldi. Grupları yönetmekten, zararlı gruplarla mücadeleden artık bilgisayarın başından kalkamaz olmuştu. Namazları son dakikalara yetiştirebilirse vaktinde kılmaya gayret ediyordu. Canım işi başından aşkındı. Zaten takıldığı forum sitesi ile de görüş ayrılıkları baş gösterdiğinden yeni bir forum sitesi kurmak şart olmuştu. Ve kurdu da. Artık bir forum sahibi olmanın bütün sorumluluğu üzerinde idi. Binlerce üyenin paylaşımlar yaptığı bir forumu yönetmek her babayiğidin harcı olmadığından arada bir yolda rast gelip yalnızca selam vermekle yetindiği dostlarını göremez olmuştu. Mahallenin imamı onun başka bir mahalleye taşındığını sanıyordu. Sanal hayatındaki meşguliyet nedeniyle ancak elektrik kesilirse ya da internet bağlantısı kesilirse tuvalete gider olmuştu. Kaçırmadığı namazları kılıyordu. Sabaha kadar uyanık kalırsa bazen sabah namazı bile kılıyordu. Kendisini tamamen sanaldaki hayır işlerine vakfetmişti.
Bir gece bilgisayar başında uyukluyordu. Gözlerinden uyku akıyor ama sanal sorumlulukları onu uyanık olmaya itiyordu. Derken bilgisayar birden bire kapandı. Lamba hâlâ yanık olduğundan elektrikler gitmemişti demek ki. Hemen bilgisayarın elektrik bağlantılarını kontrol etmeye koyuldu. Ve büyük bir sarsıntı ile kendini yerde buldu. Elektrik çarpmış ve ölmüştü. Daha ne olup bittiğini anlayamadan kendini hesap gününde buldu. Amel defterleri incelendi. İyilikleri, kötülükleri tartıldı. Hakkındaki hüküm verilmişti ama hükmün ne yönde olduğunu bilemedi. Kolundan tutup götürmeye başladılar. Nereye gittiğini bilmiyordu ama cenneti umuyordu. Derken bir bilgisayarın başına getirdiler. Ekranı gösterdiler. Kocaman harflerle www.cennet.com yazdığını gördü. Sonra seslendiler bir yerden: Ne duruyorsun. Tıkla gir!
Dehşetle uyandı. Bilgisayarın başında uyuyakalmıştı. Her şeyin bir rüya olduğunu anladı… Rüya aklını başına getirdi mi? Kendine çeki düzen verdi mi? Sonrasında neler oldu bilinmiyor.
Yazının anafikri: Sanalda olmak ile sanal olmak arasında, fark var, ebedî saadet var! :P
İki yüzlü yazı
20.01.2013 19:08Babacığım. Gönderdiğin para ile
gül gibi geçiniyorum. Fazlasını
ne yapabilirim? Sen hiç düşün-
me beni, şikâyet ettiğimi gör-
dün mü? Bu şartlar altında
daha fazlasını istemem;
bu gelen para ile okumanın
çaresi var. Fazla göndermenin
zorluğunu, hatta imkânsız
olduğunu biliyorum. Tek düşüncemin sizler
olduğunu bilmelisiniz. İhtiyaçlarımı
kısmen aldım, noksanlarımı
tamamlamak için yeteri kadar para
var. Çok para değil bol mektup
gönderin bana. Unutmayın sakın, dört gözle
mektuplarınızı ve güzel haberlerinizi
bekliyorum. Selâmlarımı sunarım...
Not: Yazıyı okuduysanız bu kez yalnızca koyu yazılmış satırları okuyun.
Tıbbın gelişimi
19.01.2013 14:54
MÖ. 1000 Al şu, şu çeşit otları topla ve ye!
MS. 1000 O otun yanında, bu duâyı da oku!
MS. 1300 O duâ batıl inanç, al bu iksiri iç!
MS. 1600 O iksirin faydası yok, al bu hapı yut!
MS. 1900 O hap etkisiz, al şu antibiyotiği!
MS. 2000 O antibiyotik kimyasaldır, al şu tabii otu ye ve moralini yüksek tut!
Bal bozumu
19.01.2013 14:39Bir ekmeği bi yere bırakın. İki üç gün sonra size bozulacaktır. Bi elmayı da meselâ koyun tezgâhın üzerine bi kaç gün orada kalsın bozulur. Gıdalar böyledir. Buzdolabında bile bekletseniz bir süre sonra darılır, gücenir, bozulurlar. Oysa bal anlayışlıdır, olgundur. Bababannemin deyişiyle here heçe bozulmaz. Basit şeyleri sorun etmez. Karakter sahibidir. Neyse bilgimizi bi daha verelim: Bal, bozulmayan tek gıda maddesidir.
Kazanan kaybeden
19.01.2013 14:28Yeni butonlar
19.01.2013 14:22Taşınma
18.01.2013 20:27Salaklığın tarihi
17.01.2013 22:11Salaklık tarihinden anekdotlar denmiş ama biz buna talihsizlikler, gariplikler diyelim.
- Arizonalı bir adam, kelepçelerle oynarken kendini kelepçeledi ve anahtar bulamadı... Polisi aradı, kelepçeden kurtuldu ama, ödenmemiş bir borcu bulunduğu anlaşılınca, onu yeniden kelepçelediler...
- Gillette Şirketi 1902 yılında güvenli jilet satmaya başladığında yüzlerce erkek bu jiletlerin sakallarını kesmediğini söyleyerek onları çöpe attılar... Gillette yetkilileri, müşterilerin tıraş olmadan önce jiletin sarıldığı ince kağıdı çıkarmadiklarını fark ettiler...
- 1932 yılında Los Angeles Olimpiyatları’nda Fransız atlet Jules Noel'in disk atmada kırdığı olimpiyat rekoru, atışı izlemesi gereken bütün hakemler, sırıkla yüksek atlama yarışmasını izlemek için arkalarını döndükleri için rekor sayılmadı.
- 1840'da ABD başkanlığına seçilen William Henry Harrison, çok soğuk bir günde Washington'da açık havada düzenlenen göreve başlama töreninde şapka ve palto giymeyi reddederek yaptığı uzun konuşma sonucu zatürre oldu... Yeni başkan sadece bir ay görev yaptıktan sonra öldü...
- 1985'de New Orleanslı cankurtaranlar o yıl şehrin havuzlarında kimsenin boğulmamasını kutlamak için bir parti verdiler. Partiye katılanlardan biri bu kutlamada boğuldu.
- 1975'de İngiliz bir çift, televizyonda en sevdikleri programı izlerken, erkek yarım saat süren bir gülme krizi sonucu kalp krizi geçirerek öldü... Eşi, cenazeden sonra programın yapımcılarına bir mektup yazarak; kocasını hayatının son dakikalarında bu kadar mutlu ettikleri için, teşekkür etti.
- Kaynak: https://www.turktakvim.com/5/arka_yaprak/5/Kasim/2008/11/
Zehirli kahve
17.01.2013 21:38Churchill, avam kamarasında konuşurken, muhalif partiden bir kadın milletvekili, Churchill’e kızarak şöyle seslenir:
- Eğer, karınız olsaydım, kahvenizin içine zehir karıştırırdım.
Churchill, sakince der ki:
- Hanımefendi, karım olsaydınız, kahveyi severek içerdim.