Yazı arşivi
Mizah
29.04.2010 16:59Arapça bir kelime olan mizahın Fransızca karşılığı espridir. Mizah olayların gülünç yanlarını ortaya koymayı esas alan bir sanat, edebiyat türüdür.
Mizahın kaynakları genellikle şunlardır: haksızlık, beceriksizlik, dalgınlık, uyuşmazlık, korkaklık, gevezelik, çirkinlik, kızgınlık, cinsellik.
Goethe mizahla ilgili olarak şöyle demiştir: İnsanların karakterlerinin en iyi ölçüsü, onların nelere güldükleridir.
Kitap adı
29.04.2010 16:50Adamın biri bir kitap yayınlamıştı. Adı “Çirkin Kadınlara Tavsiyeler” idi. Kitap hiç satmadı.
Bunun üzerine adam kitabının adını şöyle değiştirdi: Nasıl Güzel Olabilirim? Kitap ilk baskısına göre biraz fazla sattı ama yeterli değildi.
Adam kitabının adını bir daha değiştirdiğinde kitap adeta kapışılmıştı. Kitabın yeni adı şuydu: Bütün Güzel Kadınlara Tavsiyeler
Soğan
29.04.2010 16:49Kurnaz bir tüccar uzak bir adada yaşayan yerlilerin çok miktarda altına sahip olduğunu öğrenir.
Bir gemiye soğan doldurarak yola çıkar. Adadaki yerliler hayatlarında ilk defa yedikleri soğanın tadını çok beğenirler. Bunun karşılığında tüccarın gemisini altınla doldururlar.
Bu haberi başka bir kurnaz tüccar duyar. Soğanı sevdilerse sarımsağı daha çok severler, diye düşünüp bir gemi dolusu sarımsakla adanın yolunu tutar.
Yerliler sarımsağı soğandan daha çok severler. Bunun karşılığının altınla bile ödenemeyeceğini düşünüp ellerindeki en kıymetli şeyle yollarlar tüccarı: Bir gemi dolusu soğan!
Komşuya verilen ders
29.04.2010 16:49Bir bahçıvanla tavuk üreticisi komşudurlar. Bahçıvan sürekli tavukçunun çitlerini tamir edip tavuklarına sahip çıkmasını söyler durur. Fakat tavukçu oralı olmaz. Tavuklar komşunun bahçesinde gezerler.
Bir süre düşünen bahçıvan bu meseleyi kendisi çözmeye karar verir. Gece gizlice bahçesinin çeşitli yerlerine yumurta koyar.
Ertesi sabah da tavukçunun dışarıda olduğu sırada ve ona göstere göstere bahçeden yumurtaları toplar. Akşama kalmadan tavukçu çitleri tamir etmiştir bile. (Harold Helfer)
Kurabiye hırsızı
29.04.2010 16:46Bir kadın havaalanında uçağının kalkış saatini bekliyordu.
Bir paket kurabiye ve bir kitap alıp bir banka oturdu. Ne var ki bankta bir adam oturuyordu. Üstelik ikisinin arasında duran paketteki kurabiyelerden birer birer alıp yiyordu.
Kadın bir yandan kitabını okuyor bir yandan kurabiyesini yiyor ve arada bir saati kontrol ediyordu. İçin için de kurabiyeleri aşıran adama öfkeleniyordu.
Derken pakette sadece bir kurabiye kaldı. Şimdi kurabiye hırsızının ne yapacağını merak ediyordu. Göz ucuyla adama baktı. Adamın yüzünde sinirli bir gülümseme vardı. Paketteki kurabiyeyi alan adan ikiye bölüp yarısını kadına uzattı. Kadın adamın kabalığına ve cüretkârlığına hayret ederken bineceği uçağın vaktinin geldiği anons edilince hızla kalktı
Uçağına binen kadın koltuğuna yaslandı. Kitabını çıkarmak için çantasına elini uzattığında bir sürprizle karşılaştı. Kurabiye paketi hâlâ çantadaydı. İşte o an asıl kurabiye hırsızının kim olduğunu anladı. Ama özür dilemek için çok geçti.
(Valerie Cox’a ait hikayeden kısaltılmıştır.)
Vak vak!
29.04.2010 16:43Çin’de görevli bir Amerikalı subay, Pekin’deki lokantalardan birine girer.
Garsonlardan biri yanına gelir ve mönüyü uzatır. Subay mönüdeki Çince yazılardan hiçbir şey anlamaz ve listeden rast gele bir şeyi parmağıyla gösterir garsona. Ve garsonun ne getireceğini de merak eder. Az sonra garson elinde meyve tabağıyla gelir.
Subayın karnı açtır, meyve tabağını kenara koyup mönüden başka bir şeyi gösterir. Garson bu sefer de pasta ile gelince Amerikalı subay yan masalardan et yiyen Çinlileri işaret ederek et istediğini anlatmak ister.
Garson gider ve et yemeği getirir. Büyük bir iştahla eti yemeye koyulan subay karnı biraz doyunca etin tadının bir tuhaf olduğunu anlar. Biraz düşününce burası Pekin olduğuna göre bu da olsa olsa Pekin ördeği etidir diye düşünür.
Ve sormak için garsonu çağırır. Garsona eti gösterdikten sonra kollarını kanat gibi çırparak “ Vak vak, vak vak!” der. Çinli garson hayır anlamında başını sallayıp şöyle der: “Hav hav, hav hav!”
İlginç bir jeep anekdotu
29.04.2010 12:51
Dünyaca ünlü bir jeep markasının genel merkezinde ilginç bir telaş başlar. Çünkü piyasaya sürdükleri 4x4 jeeplerin son modeliyle ilgili ciddi şikayetler gelmektedir.
Ancak tuhaf bir durum vardır. Dünyanın dört bir yanına bu jeeplerden satan firmaya, hemen her ülkeden benzer şikayetler gelmesine rağmen, bir tek Türkiye'den hiçbir şikayet söz konusu olmamıştır. Bunun üzerine Türkiye distribütörlüğüne bir yazı gönderilir. Konunun araştırılıp kendilerine bildirilmesi istenir. Kısa bir süre sonra Türkiye distribütörlüğünden gönderilen cevap oldukça şaşırtıcıdır.
"Bildiğiniz gibi bu araçlar arazi şartları için üretilmiş ve standartları buna göre belirlenmiştir. Gönderdiğiniz yazıdan anlaşılmaktadır ki bahse konu şikayet de daha çok zor arazi şartlarında ortaya çıkmaktadır. Oysa, Türkiye'de bu jeepler arazide değil şehir merkezlerinde kullanılmaktadır. Diğer ülkelerden şikayet alınırken, Türkiye'den şikayet gelmemesinin nedeni bu durum olarak tespit edilmiştir" Demek ki neymiş; Bu jeepler şehrin göbeğinde değil, dağda bayırda kullanılmak üzere yapılıyormuş. Peki bayır arabasını şehrin göbeğinde kullanırsan ne olur? En basit ifadesiyle görgüsüzlük olur. Son bir not: 2010 yılında Türkiye'de Lüks jeep satışı bir önceki yıla göre yüzde 23 artmış!
( Editör'ün notu:Bu görgüsüzlükten İslamcılar da paylarını almayı ihmâl etmediler ve bildiğiniz gibi "Başörtülü jeepe biner mi tartışmaları yaşandı.)
Kaynak: Millî Gazete Kulis Ankara Köşesi - M.Kurdaş-M.Yılmaz