Yazı arşivi

Omuz omuza

22.10.2011 21:03

Kaddafi

22.10.2011 21:01

Kim çözecek

21.10.2011 23:30

Sinir

21.10.2011 22:44
Merhabalar efendim. Saatlerimiz 01.21’i gösteriyormuş. “TRT FM” dinliyorum, ‘Geceden Sabaha’ programı başlamış. Popüler müzik çalıyor. Kadının biri “yazın beni” diyor. Sesi çok kötü, ama bu saçma sapan şarkı için yeter, diye düşünüyorum. Hem bu şarkıyı muhteşem bir ses söyleseydi daha çok üzülürdüm. Dur dur değişti şarkı! Bir adamcağız ‘anı yaşa, anda kalma’ diyor. Haklı, ama sesi öyle berbat ki ona hak verdiğim için neredeyse utanacağım. Bu şarkılar niye TRT FM’de çalıyor yahu! Bak sinirlendim işte. İyisi mi kapatayım radyoyu, gerçekten müzik başladığı zaman açayım. Hoş bunu nasıl bileceksem. Off köşeye sıkıştım. Unutalım gitsin radyoyu.
Başka bir frekansa geçmemi önerenler olabilir, ama ne yazık ki başka frekans çekmiyor. Görüyorsunuz ya basit bir sıkışmışlık değil bu, adeta elim kolum bağlı. Yüksek bir yere çıkmamı önerenler de olabilir, ama çoktan çıktım bile. Buna rağmen çekmiyor işte.
 
Radyomun çekmesi uğruna çıktığım bu yüksek yerden bakıyorum da insanlar ne kadar küçük görünüyorlar. O kadar uzaktalar ki etrafım bomboş. Şimdi de zirvedeki yalnızlıkla başbaşayım.
Gül peşinde koşacağım diye ayaklarımın altında ezilen papatyaları görmedim galiba.
Neyse radyoyu bir kontrol edeyim, belki TRT FM kendine gelmiştir de ‘bana bir aşk masalından şarkılar söyle’ çalmaya başlamıştır. O da ne! Artık TRT FM de çekmiyor. Bu bana müstahaktı zaten. Hırslarım uğruna gerçeklerden ve samimiyetten yoksunum artık. Çok pişmanım keşke elimdekiyle yetinseydim, keşke TRT FM’e bir şans daha verseydim, keşke düzelmesi için ona yardımcı olsaydım. Ama artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz. İçimi kemiren bu pişmanlık duygusuyla da yaşayamam. En doğrusu ölmek. Her gün ölmektense bir kere öleyim daha iyi.. Hazır bu denli zirvedeyken, bırakıvereyim kendimi şuracıktan.
 
Bir anlık sinir nelere mal oluyor gördünüz, sinirlerimize hâkim olmalıyız.
 
PATAK – Eylül 2010 https://patlangac.blogspot.com

 

Ben tembel değilim

21.10.2011 22:37
Şarkı dinliyorum. Sesin sahibi pek zarif bir kadın, her halinden belli. "Ateşe baca lazım/ Kitaba hoca lazım / Bana bir koca lazım/ O da bu gece lazım." diyor. Öyle zarif öyle naif ki, kim inanır bu gece kocaya ihtiyacı olduğuna.
Odamdayım, yatağımın üstünde. Canım sıkkın bana 'tembel' diyorlar. Bunu unutmak için hayal kuruyorum, deniz kenarında oturduğumu hayal ediyorum. Bana tembel diyenler hayalimde bile 'oturduğumu' düşünüp güleceklerdir. Oysa insanlar ne hayaller kuruyorlar değil mi? Rafting yapıyorlar, jumping yapıyorlar... Hobisi dağcılık olan insanlar var. Geçenlerde gazetede okudum, 45 yaşındaki İsviçreli bir adam 900 metrelik bir ipin üzerinde yürümüş, rekor kırmış.
Benim yemek yapıp yemeye bile üşendiğimi söylüyorlar. Ne alakası var efendim, ben yemek yemeyi sevmiyorum o kadar.
Hem tembel olsam hayallerim peşinde koşar mıyım? Neredeyse bütün hayallerimi gerçekleştirdim. Mesela gece yatağıma girdiğim de, öğlene kadar uyumayı hayal ediyorum. Sabah bunu hemen gerçekleştiriyorum. Sonra, saatlerce televizyon karşısında oturmayı hayal ediyorum. Bunu gerçekleştirmek kolay mı sanıyorsunuz? Anneannemle münakaşa ediyorum, misafir geliyor onlarla konuşmak zorunda kalıyorum. Ama her şeye rağmen hayallerimi gerçekleştiriyorum. Bu yüzden bana tembel diyenlere çok kızgınım.
Her şeye kulak tıkayıp hayallerimiz peşinde koşmalıyız. Bizi biz yapan hayallerimizidr. Kendimize güvenmeli ve bu uğurda savaşmalıyız.
 
PATAK - Eylül 2010 https://patlangac.blogspot.com



 

Tasvir

21.10.2011 22:08
Ağustos sonlarına yaklaşıyoruz, balkonumda oturuyorum. "Balkonum demek garibime gitti, onun daha önce benim olduğunu hiç düşünmemiştim. Neyse... Karşıda bir evin mutfağını görüyorum, yirmili yaşlarda bir kadın bir şeyler yapıyor.  Off şu perdenin ortasına biriken perdeyi çekse de ben de güzelce tasvir etsem. Sanki kadın karşınızda duruyormuş gibi olsa. "Vay be! Ne de güzel tasvir etmiş, kadını görmüş gibi oldum." deseniz.
 
Başka tarafa bakıyorum şimdi. Sokaktan iki adam geçiyor, derin bir sohbetteler anlaşılan. Bir adam tam "balkonumun" altında telefonda konuşuyor. Ses tonu kulak tırmalayıcı, rahatsız edici. Şimdi ben bunu çok güzel tasvir ederim, duyuyormuş gibi olursunuz. Ancak siz de rahatsız olursunuz benim gibi. 
 
Saat gece yarısına yaklaştığı için sokaktaki nüfusun neredeyse tamamı erkek. Sokak lambalarının etrafında pervaneler var. Ağaçlar sallanıyor birazcık. Imm... Yok yapamıyorum, telefonda konuşan adam benim sinirlerimi bozuyor. En iyisi gözlerimi kapatayım. Birileri mangal keyfi yapıyor etin kokusunun yoğunluğundan bunu anlayabiliyorum.
 
Çok canım çekti şimdi, neredeler acaba gidip yanlarına; "Afiyet olsun komşular, Allah ağzınızın tadını bozmasın. Geçiyordum bir uğrayım dedim." desem mi acaba? Yok ya görmemiş gibi ayıp olur.      
 
Bari uzaktan gelen sesleri dinleyeyim, belki birileri şarkı söylüyordur da beni alıp uzaklara götürür.  Haydaa... Biri "Çarkı Felek'i izliyor, hatta Mehmet Ali Erbil; "Amanınn, aamanınnn..." diyor. Bu ne yaa, ben odama gidiyorum!
 
PATAK- Ağustos 2010  https://patlangac.blogspot.com
 

İyi ya da kötü

21.10.2011 21:53
İyi ya da kötü yaşanan her şey bir şeyler katar insana. Kimisi bunu anlayamaz, bir şeyler kaybettiğini sanır. Bu yüzden yaşananları unutmak hayatı sıfırlamaktır. Sıfır ise etkisiz elemandır. Eğer yaşadıklarınızı sindiremeyip intikam ateşiyle yanıyorsanız sıfır yutan eleman olur, yutarsınız önünüze gelenleri. Ama intikam soğuk yenir, yanında kola çok güzel gider.
 
Kolaya gelecek olursak, sağlığa zararlıdır. İçinde fare varmış. (Çocukken duymuştum bunu.) Bir de kolayı tersten okuyunca bir şey oluyordu. Kısmet mi açılıyordu, para mı geliyordu? Lanetleniyor muydun, tam olarak hatırlamıyorum. Ama iyi ya da kötü bir şey oluyordu. Orası kesin!
 
İyi ya da kötü bir şey olmadığı zaman hayat çok monoton olur. O yüzden iyi bir şeydir iyi ya da kötü bir şey olması. Yoksa çok sıkıcı olur her şey, psikolojimiz bozulur.
 
Psikoloji bir bilim dalıdır. Davranışı ve davranışın altında yatan zihinsel süreçleri inceler. Psikolojinin de kendi içinde iyi ya da kötü alanları vardır. Bunlardan en ilginç bulduğum 'Endüstri Psikolojisi'dir. Endüstri Psikolojisi; belirli bir işe uygun en iyi kişiyi veya belirli bir kişiye uygun en iyi işi seçmeyle ilgilenir.
 
Endüstri, ülkemizde en çok Marmara Bölgesi'nde gelişmiştir. Marmara Bölgesi ülkemizin en güzel bölgelerinden biridir. Ülkemizin iyi ya da kötü yedi bölgesi vardır. Yedi ise iyi ya da kötü benim uğurlu sayımdır.
 
PATAK - Ağustos 2010  https://patlangac.blogspot.com 

 

Yazmaya başlamak

21.10.2011 20:23

Her zaman yazı yazmak isterim, ancak beni bundan vazgeçiren şey, giriş cümlesini bir türlü bulamamam olur. Bakın şimdi de öyle oldu. Kalemi ve defteri büyük bir heyecanla elime aldım, ancak yaklaşık on-on beş dakika nasıl başlasam diye düşündüm. Sonunda korkularım ve eksikliklerim üzerine gitmek gerektiğine karar verdim. Evet, yazıma girişim bu kadar. Umarım hoş olmuştur. 

Yazılarımı okuduktan sonra kendimden nefret ederim. Nasıl bu kadar kötü olduğuma şaşırıp üzülürüm. 
Ben hep mutsuz olduğum zamanlarda yazıyordum, oysa onları daha sonra okuyunca gülmekten kırılıyorum. Başkalarına da okutuyorum gülsün diye, işe yarıyor. Ama benim amacım yazılarımda güldürmek değil. Neyse olsun. Zaten asla attığım yeri vuramam ben...

Yazmaya karar verdiğimde birkaç şey tasarlamıştım. Şimdi unuttum onları. Aslında yazarken tasarladığım şeye sadık kalamam. Yazılarımda nereden girip nereden çıkarım, bilemem. Bazen çok güzel yazdığımı zannederim. Son cümlemden sonra “Vay canına!” dediğim olmuştur. Ama hep yırtarım yazdıklarımı, günlüklerim dahil. Evet, maalesef ki şu yeryüzünde bana ait herhangi bir yerde herhangi bir yazım yok. Tabii sınav kâğıtlarım hariç. Off, içime dokundu! Hayır, hayır, şimdi hatırladım… Lanet olsun ablama yazdığım mektuplar var. Çok tuhaf bunları düşünmem, bir o kadar da saçma. Gecenin ikisinde yeryüzünde, herhangi bir kâğıt parçasında, herhangi bir yerde yalnızca bana ait yazım var mıdır, diye düşünmeme anlam veremiyorum. Şimdi bunu neden düşündüğümü düşünürken, klasik bir düşünceyle devam ediyorum: Acaba şimdi kaç kişi bunu düşünüyordur? Acayip bir saatte, acayip bir şey yapıyor veya düşünüyorsanız, gerçekten çok ilginç buluyorsanız durumunuzu, sıra dışı bir şey yapmanın gururunu duyarsınız ve o an kaç kişiyle aynı şeyi yaptığınızı merak edersiniz. Evet, edersiniz. İtiraz yok! Oysa biliyorum, bu sorunun cevabı yoktur. Varsa da hiçkimse cevabı bulamamıştır. Acaba çok merak edip araştıran olmuş mudur? Yok artık! Bak yine yaptım, cevabı olmayan bir soru daha sordum. Oluyor böyle elimizde değil. Değil mi?

 

PATAK – Temmuz 2010 https://patlangac.blogspot.com

 

Africa and the hunger

20.10.2011 12:56

Armpul

20.10.2011 12:50

Öğeler: 1501 - 1510 / 2563
<< 149 | 150 | 151 | 152 | 153 >>